Fotoğraf: Aftab Uzzaman |
Günler günleri kovaladı geçen günlerde. Yeniden üniversiteye başladım, bu kez istemediğim bir yerde istemediğim bir bölümde istemediğim bir şekilde. İstediğim gibi giden çok az şey var. Nedendir bilmem ama böyle kuralına uygun , fakat benim istemediğim gibi olunca hiç hoşuma gitmiyor. Gittiğim şehrin de hiç hoşuna gitmemiş olacak ki belki de Türkiye'nin en az yağmur yağan kentine günlerce yağmur yağdı, belki de sırf bot ve yağmurluk götürmediğim için oldu bu. Şöyle son birkaç seneme bakıyorum da hep söylenmişim, hep bahaneler bulmuşum, hatta az önce de yaptım bir şeyler gördüğünüz gibi. Fakat hep hareket halindeyim hiç boş vaktim yok gibi bir şey. Böyle olması bir nebze iyi oluyor, yorucu oluyor ama yurttaki 5 kişilik odamda yatağa uzanıp kendimle başbaşa kaldığım süreler dışında gayet de derinlemesine düşünmeye fırsatım olmuyor, böylece birçok şeyi büyütememiş oluyorum, güzel...
Ama
bir mola verdim geçen 20 günün ardından, şimdi bol bol düşünmeye vaktim oldu,
bakınca vaziyetler karma karışık, bir gram ilerleme yok yine bende. Her şeyi
yine büyütüyorum , yine her şeye sinirleniyorum. Zaruretten tahsilim öğretmenlik üzerine ya
,bu da ayrıca üzüyor beni. Ha bunlar şımarıkça dökülen satırlar değildir, daha
neler neler var şu evrende biliyorum, durumlardan haberdarım. Major, minor
birçok yayın organını takipteyim, yani
böyle lümpen gibi falan takılmıyorum. Ama işte insan için en önemli gelen kendi
yaşadığı oluyor ya, o yüzden. Tanımadığınız bir şehirde sokakları tek başınıza
dolaşıyorsanız eğer bir nebze şanslısınız demektir kanımca.
Bir
de korkuyorum insanlarından o şehrin , çok sıkıntılılar gibi. Kapalılar , biraz
da soğuklar. Şehirde öğrencilerin çokça olduğu mahallede işler gayet güzel
ilerliyor. Fakat benim devam ettiğim fakülte o noktalara çokça uzak , bu da
başka bir can sıkıntısı. İnce montum ve converse ayakkabılarımla yağmurda
dolaşmaya devam ediyorum. Kocaman şehrin onlarca çarşısı içerisinde, ortalarda
bir çarşısı var ki , kocaman somurtan bir surattaki tebessüm ihtimali gibi.
İçerisi kitapçılarla dolu, fakat hemen her kitapçı kendine has. Tam bir karmaşa
ortamı gibi görünebilir uzaktan, fakat içerisi mimari anlamda (ki buna mimar
olan arkadaş karar verse daha mantıklı ama ben de naçizane böyle düşünüyorum)
da , içerin anlamında da hayet hoş geldi nedense bana. İsim vermeyeceğim, çünkü
isim verince yazdıklarımın büyüsü bozuluyormuş gibi hissediyorum hep, beni
tanıyorsanız zaten biliyorsunuz, tanımıyorsanız da anlamaya çalışıyorsunuz. Çok
daha kullanışlı böylesi yani.
Her
neyse Nevşehir'de yağmur yağmaya devam ediyor ne güzel, ben de yazmayı
sürdüreyim o halde . Böyle pencereden de hareli bir görüntü var. Lan ne güzel
yağıyor yağmur bu şehre hayret. Doğa olayları çok garibime gitmeye başladı şu
günlerde, acayip anlamlar taşıyor bence. Mesela hemen herkesin hayatında doğru
gitmeyen şeyler var, hatta bazısının hayatında doğru giden çok az şey var. Fakat
doğa bundan tamamen bağımsız işliyor, ilerliyor. Yani mutluyuz diye yağmur
yağmamazlık etmiyor, hayatımız berbat oldu diye güneş ortaya çıkmıyor. Bizden
tamamen bağımsız şeyler yani, bu çok garibime gidiyor. Devinim durmaksızın
sürüyor. Hariçten Gazelciler'i çok sık dinler oldum, 90 ları da çok özledim
sanırım. Sabahları yurdun kafeteryasında , yarı uyuklar vaziyette ettiğim
kahvaltıları da özlermiyim gelecekte ? Emin değilim. Geleceğe dair düş kurmalık
bir durumum da kalmadı sanırım. Çünkü fakülte çıkışı ulaşabileceğim en üst
nokta zaten belirlenmiş. Hep bir şeyler belirlenmiş ya bizim hayatımızda. Behzo
diyordu ya 'gideceğimiz okullar belli, yapacağımız işler belli o zaman niye
yaşıyoruz' diye ...
Bir
de dostla sık görüştüm bu mola sürecinde. bir yüksekokul bitirdi, şu ara bir
işte çalışıyor. 4 yıllığa tamamlamayla ilgili planları var ama parası yok, o
yüzden bir süre daha ekmek kavgasını sürdüreceğe benziyor. Ama insan
sorgulamadan edemiyor, yanı başımızda böyle bir dert sürerken hatta daha
çetrefillileri de varken biz neye söyleniyoruz
? Böyle diyebilirsiniz ama hemen hemen aynı noktaya çıkıyor derinleme
bakıştansa biraz daha yüzeysel bakarsak. Temelinde hemen hiç kimse istediği
işleri yapamıyor, istediği bölümü okuyamıyor , yaşayamıyor vs vs. Eğitim
bilimleri hocasının dediği gibi ben de diyim o halde , 'sizi alıkoyan ne'
?Hiçbir şey değil, ya da bir sürü şey. İlk anda aklınıza gelmez belki, ama
sonradan dökülür : aile, maddi gelecek, aile sahibi olduktan sonraki refah(kimi
zaman kendi ailenizin maddi refahı vs. ) Evet , durumlar genel olarak bunlar,
cevaplarınız da bu yönde diye tahmin ediyorum. Fakat dikkat ederseniz hemen
hiçbirinde doğrudan sizle alakalı bir şeyler yok. Yani bizler çevresel
durumların kölesi miyiz ? Bu kadar basit mi ? Hayır hocam üzgünüm. Ben de bu
sebeplerden birinden ötürü okuduğum okulumu bırakıp daha 'somut' bir bölüme
yerleşme ihtiyacı duydum, kişisel gelişimle ilgili tonla materyal tükettim bir
ara, konferanslara da katıldığım oldu. Buradan hareketle şunu diyebiliyorum , yok
iş çıkmaz vakti zamanında sokak gören bize. Yaşadıklarımızla orda anlatılan, o
güne dek yaşamamız gerekip de aslında yaşanmayan hayatı biz zaten hiç
yaşamadık, o yüzden angaryadan öte değil bizler için kişisel gelişim.
Her
mola gibi bunun da bir sonu var işte maalesef, istemediğim işlere geri
döneceğim birkaç güne, ha farklı bir yerde farklı bir şekilde
olsaydım belki de yine söyleniyor olacaktım, içerik az daha farklı olacaktı.
Gittiğim şehirde yine elimden geldiğince dolaşacağım sokakları , balıkçı yaka
bir kazakla ya da balıkçı yaka olmayan bir kazakla, ya da kazaksız işte ne fark
eder? Böyle şeylere takılıyorum düşünsenize. Ama artık tek gezmek istiyorum
sanırım. Umarım anlıyorsunuzdur yazdıklarımı, bir ızdırabım olduğunu
kestirmişsinizdir , yazdıklarımın birden çok anlamı olduğunu da ama tam
kestirememişsinizdir muhtemelen. O da benim yeteneksizliğimdir, tarihe not
düşülsün.
Son olarak şu ara çokça dinlediğim bir dinletiden
(Hariçten Gazelciler'e ait, telifte sıkıntı olmasın sonra) satırları paylaşmak
istiyorum, evet biraz klişe bir hareket de , ulan klişe diye hiçbir şey yapamaz
olduk idare edin işte.
Korkuyorum ölesiye sığındığım şu siperde Savaş bitmiş benim için, mermi bunu nerden bilsin ?
ANAYURT
OTELİNİN AYLAK ADAMI
0 yorum(lar):