Reklam

İncelemeler Yazı Dizisi The Hunger Games (Açlık Oyunları) : Fantastik Bilim Kurgu Mu, Fantastik Dilim Kurgu Mu ?


Suzanne Colins'e baktığımız zaman romanın açıklamasında mitolojik kültürden ve televizyon şovlarından referansla Açlık Oyunları'nı ortaya çıkardığını yazmış. Fakat kendisi vefasızlığından olsa gerek karşılaştırdığımda korkunç benzerlikler yakaladığım büyük bilim-kurgu üstadları Cyril M. Kornbluth ve Frederic Pohl'un adlarını hiç telaffuz etmiyor. Bunu Suzanne Colins'in unutkanlığına(!) vermek de mümkün ya da dediğim gibi vefasızlığına, ya da yanlış bir şey yapmış olmanın korkusuna... Üstad Cyril'in Hukuk Gladyatör'ündeki gladyatör oyunlarının Açlık Oyunları'na doğrudan referans olduğu zaten su götürmez bir gerçek benim için. Zira ben okumalarım esnasında bunu farkettim. Suzanne Colins bir Amerikalı olmasına karşılık Amerika'nın sahip olduğu eşsiz bilim-kurgu deneyiminden ya hiç yararlanmamış ya da çok yanlış hareketler yapıp doğrudan alıntı ve referanslarla ortaya pek de çekici olmayan bir seri çıkarmıştır. Star Trek serisi gibi, Star Gate serisi gibi , 2001: The Space Odyyses gibi ve daha sayamadığımız nice güzide eserler gibi bilim-kurgu deneyimini bir kenara bırakıp boşluklarla dolu kurgusal bir distopya ortaya çıkarmak da ne demek ? Ana akım ortama sürülen bir gençlik macerasını ısrarla bilim-kurgu diye pazarlamak etik mi peki ? Bu sorular her daim cevapsız. Ve üstatarın üstadı Stephen King'in böylesine bir kitaba neden olumlu dönüşler yaptığıysa benim de kafamı kurcalamakta şu anda. Hatta bir çok insan (ben dahil) bu reklam sayesinde kitaplara ve filme ulaşma ihtiyacı duydu. Ben de arada acaba diyorum, acaba Stephen King iğneleme yaptı da farkedemedik mi ? Yani 'çok güzel kurgulanmış' derken aslında 'rezil bir kurgu' mu demek istedi ? Umarım öyledir ama sanmıyorum. Bu kurguyu yapan bir Türk yazar olsa anlayışla karşılanabilir, hatta eleştirilmez çünkü edebiyatımızda çokça öğreniği yok. Sinemamızdaysa birikimimiz Turist Ömer'le , Dünya'yı Kurtaran Adam'la sınırlı.
Şu anda Açlık Oyunları'nın 1. filminin DVD'si masamda duruyor, üzerinde güzeller güzeli Jennifer Lawrence'in resmi var. Belki de bu denli sorunlu ve eksiklerle ortaya çıkarılmış karakterlerden olan Katniss Everdeen'i Jennifer kurtardı iyi oyunculuğuyla iki filmde de. Zaten ana kararkteri oynayan oyuncular dışında çokça konuşamıyorum. Josh Hutcherson görece fena değildi, sonuçta romandaki loser, ezik hayatını ailesinin (özellikle annesinin) dayaklarıyla geçiren Peeta Mellark rolünü oynuyordu(Tabiki abisi Thor'dan zerrece feyz almamış). Ve yakışıklı orman çocuğumuz, gettolarda büyümüş, gücü kullanmayı bilen ama kalbi sevgi dolu Gale karakterimizi de Liam Hemsworth oynuyor ( ki bu adama da çok bir şey söylemek mümkün değil). Gördüğünüz üzere Jennifer dışında oyuncular zaten güçlü referansları olan , kitle sahibi oyunculardı. Zaten böylesine berbat bir kurguyu ancak yakışıklı ve güzel yüzlerle gizleyebilirsiniz. Tabi güzel ya da yakışıklı yüzler bilim-kurgu severleri değil ancak hızlıca tüketmeyi seven kitle için geçerlidir. Bizim gibi bilim-kurguya gönülden bağlı , hayatında önemli bir yer tutanlar bu tarz eserlerin esas muhattabıdır, ve böyle bir eserin sıkı bir bilim-kurgu severden tam not almasının imkanı yok. Hatta tam notu bıraktım geçer not dahi alamaz, o kadar eksiklik var ki...
Romanın kurgusal varoluşuna gelelim. Gelecek bir zamanda , Amerika'daki eyaletlerden bazılarının mıntıka ismi verilen köylere dönüştürüldüğünü görüyoruz. Kitapta bu süreç bir isyan sonrasında Capitol ismi verilen ve tamamen sapkın elitlerden oluşan(Sodom ve Gomore'den doğrudan referansla yaratılmış bir yaşantıdır Capitol) bir şehir tarafından gerçekleştirildiğini görüyoruz bu mıntıkaların. Mıntıkalar vakti zamanında Capitol'e ekonomik ve sosyal sebeplerden ötürü isyan ediyor bunu yazan Suzanne Colins. Fakat Capitol nasıl olmuş da başı çekmeye başlamış bu konuda pek bilgi verilmemiş. Sahip olduğu güçlü silahlar ve kontrol gücü evet ama sapkın elitler kitapta hiç de zeki olmayan , insani şeylerden uzaklaşmış aptal canlılar olarak tasavvur edilmiş. Hatta kötü kalpli Başkanları ve birkaç kurmayı dışında doğru düzgün düşünen kimse yok. Fakat mıntıkalarda yaşayanlar zehir gibi zekaya sahip. Çok ilginç gerçekten. Bu denli zeka farkının olduğu bir yerde 100 yıla yakın nasıl hüküm sürebilmiş bu sapkın elitler hayret. Konuya dönecek olursak bahsedilen ilk mıntıka isyanından sonra Capitol bir karara varıyor , her sene mıntıkalardan 2'şer çocuk seçip onları savaştırıyor. Böylece hem mıntıkaların arası iyi olmuyor hem de Capitol 'bak ben keyfim için senin çoluğunu çocuğunu savaştırıp öldürtüyorum' demiş oluyor. Bu noktada da anlam veremediğim bir şey var. İnsanın sahip olduğu çocuklardan daha önemli neyi olabilir ki ? Mıntıkalar 100 yıla yakın bu eziyete nasıl dayanabilir ? Mıntıkaların tamamı neden ölümüne isyana kalkışmaz hiç anlam veremiyorum. (Ne gariptir ki en sonunda Katniss'in oyunlardaki tavırları onları isyana itiyor, gülsek mi ağlasak mı bilemiyorum adamların çocukları gidiyor gıkları çıkmıyor, fakat içlerinden çıkan bir kız 2 oyuncuyla güçlü bağlar kurunca , biraz isyan kokan hareketler yapınca hemen galeyana geliyorlar , bu nasıl bir kurgudur ? ) Genel anlamda olaylar bu şekilde gelişiyor. Katniss'e kadar mıntıklardan isyan etmeyi aklına getiren yok. Zor şartlarda hayatlarını sürdürmeyi bilecek kadar zeki olan mıntıkalıların aklına bu nasıl gelmez orası da muamma. Üstelik tamamen oyunlara odaklanan mıntıklar da var, 2. ve 3. mıntıka gibi. Kurgusal mantıksızlık bitkiler konusunda usta olan mıntıkadan bir haracın zehirli bir bitki yemesi sonucu oyunlarda ölmesiyle de hat safhaya ulaşıyor, hayret.
Bu distopik geleceğe nasıl ulaşıldığı sorusu romanlar boyunca da filmler boyunca da hep aklımızın bir köşesinde kalıyor. Nükleer bir savaş olduğu ipuçları yakalanıyor ama net bir şey yok. Bir de insanların vakti zamanında demokrasiyi iyi niyetli olarak kullanmadığı söyleniyordu yanlış hatırlamıyorsam 3. kitapta. Ortada bir dünya haritası yok. Yani Amerika kıtasında bunlar olurken Asya'da ya da Avrupa'da neler olduğunu bilmiyoruz. Savaş esnasında yok mu oldular ? Yaşayan kimse kalmadı mı ? Yoksa tüm bu düzeni onlar mı inşa etti ? Bunlar bilinmiyor. Bir savaş gerçekleşmişse kullanılan silahların niteliklerini dahi biz düşünmek zorunda kalıyoruz.
Seride dikkat çeken bir diğer konu da 13. mıntıka konusu. Öğrendiğimize göre Capitol'ün diş geçiremediği bir mıntıka 13. mıntıka. Nükleer silahlara sahipler fakat onlar da Capitol'e diş geçiremiyorlar. Katniss 13. mıntıkayı incelerken bize 'demir perde' tasviri yapıyor.(Filmlerin aksine kitap Katniss'in gözünden anlatılıyor, incelemeleri ve bilgilendirmeleri o yapıyor, belki de bu yüzden bir sürü aksaklık çıkıyor, filmdeki bitkiler konusunda uzman olan 11. mıntıkadaki haraçın zehirli meyveden ölmesi saçmalığı da burdan geliyor) 13. mıntıkayı keşfeden karakterlerimizin aklının ucundan devrimle ilgili herhangi bir şey geçmiyor. Çünkü tamamının aklında kendi yaşantılarındaki aksaklıklar ve sorunlar var, ailelerini koruma güdüsü de buna ekleniyor , bu anlamda insanın içselliğinin işlenişi fena değil. 13. mıntıka demir perde olsa dahi Marx'ın devrimsel süreçleri yerine görece daha yumuşak ve özgür gerçekleşen Amerikan devrimi benzeri bir iş çıkarmaya çalışıyor. 13. mıntıkanın Capitol tarafından bu denli rahat ve gelişime açık bırakılması da yine kurgudaki sorunlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Ders olsun diye insanların çocuklarını haraç olarak alan despot yönetim bir mıntıkayı tamamen başıboş nasıl bırakır çok ilginç. 13. mıntıkanın yok olduğuna dair yapılan yayınların sahteliğinin arkadan geçen bir 'kuş' ile çözümü de manidar ama fena değil kanımca. Güzel bir enstantene. 13. mıntıkadaki askeri disiplin kitapta anlatılmayan gelecek için de aynı şekilde tehlike arz ediyor. Zira serinin sonunda devrim gerçekleşiyor , 13. mıntıkanın kontrolü ele alıp demir perde Amerika'yı ortaya çıkarması işten bile değil bence.
Jennifer Lawrence'in harika kurtardığı Katniss karakteri yıllar önce kaybettiği babası, sorunlu annesi ve sevgiye muhtaç kardeşi yüzünden sorunlu bir karakter. Buna rağmen benzeri durumundaki hemcinsleri gibi kendisiyle her daim birlikte olan yakışıklı , kendi gibi fakir Gale yerine görece dahi zengin olan fakat psikolojik ve fiziksel boyutta ezik bir karakter olan Peeta'yı tercih etmesi yine hayretler içerisinde bırakıyor beni. Jennifer Lawrence ilk oyundaki mükemmel oyunculuğu ile ilk iki filmi kurtardı belki ama son filmde mecburen bu saçmalık yaşanacağından nasıl olacak ben de merak etmiyor değilim, belki de bu yüzden yine gireceğim bu film için sinema salonlarına. Peeta'ysa hayatı boyunca ezilmiş bir çocuğun özgüveniyle(o nasıl oluyorsa) nasıl yaklaşır Katniss gibi kendine güvenen, zarif ve defalarca hayatını kurtarmış bir kıza hayret. Gale'se Katniss-Peeta yakınlaşması gerçekleşir gerçekleşmez yeni bir kız buluyor kendine. Yıllarca birlikte kuralları çiğneyip çitleri beraber atladığı, beraber avlandığı biricik aşkına anında bunu nasıl yapar hakikaten hayret. Katniss kendini Peeta'nın ellerin bıraktığı kitabın son cümlesine dek mantıksızlık konusunda çığır açıyor bence. Jennifer Lawrence'ın muazzam oyunculuğu yetebilecek mi bakalım bu son filmi kurtarmaya. Fakat Suzanne Colins aşk kurgusu konusunda da sınıfta kalıyor maalesef. Bizim Aşk-ı Memnu'nun devinimi bile daha güzeldi bence.
Bunca sert eleştirinin altında ısrarla mantık aramam yatıyor olabilir, bu bana gelecek kabul edilebilir bir eleştiri olur. Fakat ben Robert Heinlein geleneğini seven bir bilim-kurgu severim. Bilim-kurguda bana göre olmazsa olmaz olan mantık ve tutarlılıktır, eğer bu olmazsa yalnızca kurgu olur. Üstüne bir de kurulan evrende eksiklikler varsa 'Dilim-kurgu' olur kanımca. Art arda cümleler ve art arda sahnelerden ibaret hale gelir eserler. E tabi bu durum güzel ve başarılı oyuncularla aşılabiliyor örnekte göründüğü gibi. En azından kitapların sonuna ya da satışa sunulan DVD'lere ek olarak bir harita verilebilirdi. Çok yazık oluyor bu imkanlarla bu işlerin çıkması. Star Trekleri , Cyril Kornbluthları , Arthur Clarkları, Robert Heinleinleri ve daha nicelerini arayacağız gibi duruyor bu konuda. 'Uzay Elbisemle Yolculuğa Hazırım' gibi bir şey okuyabilecez mi acaba tekrar ? Amerikan sineması bir kez daha kanıtlıyor bize en eksikli olanı bile makyajlayıp harikaymış gibi sunabileceğini. Bunu başarmalarındaki en büyük etken kesinlikle başarılı oyuncuları.

0 yorum(lar):