Çağın insanı neden iletişime geçme gereği duyuyor başkalarıyla bunca sorun çıkma riski varken ? Neden ilişki kuruyor ? Bana göre cevap ilkellik. Evet ilkellik. Bizlerden önce 10.000 yıllık, belki daha da fazlası bir insan tarihi var. Bizler geçmişten bu güne yaşayan en 'modern'(!) insanlarız. Çok daha fazla şeye sahibiz madden onlara göre. Fakat ilkel dürtülerimiz her daim oldu ve olacak. Google dediğimiz yapay zeka, sorduğumuz hemen her soruya eksiksiz cevap veriyor. Google'nin yetmediği yerde yardımcı başka yapay işler onun yardımına koşuyor. Hatta en derin duygularınızla ilgili aramalar yaptırın eminim onlarla ilgili de çeşitli cevaplar çıkacak karşınıza. Evet hal böyleyken verilebilecek tek cevap insanoğlunun halen daha ilkel dürtülere sahip olduğu gerçeği. İnsan yaradılıştan beridir-ki evrimsel sürece inananlar için de aynıdır- sosyal bir varlıktır. Bu dürtüye sahip olmayan , onu aşanlar yok mu ? Elbette var. Hatta bu gün 'derin edebiyatçı' , 'aşmış edebiyatçı' veya 'çok zeki bir bilim adamı' diye tanıdığımız hemen herkes bu dürtüden kurtulmuş ve yalnızlığın pençesinde de olsa 'farklı' olmayı başarabilmiş kimselerdir. Edebiyat tarihinden hatırlayın, parnasizm, sembolizm ve sürrealizm gibi en kaliteli akımları benimsemiş hemen her edebiyatçı içine kapanık ve bize göre garip bir yaşantı halindedir. Bunun olması kesinlikle tesadüf değil. Dediğim gibi ilkel dürtülerden kurtulabiliyor kimileri. Fakat insanoğlunun başı dertten yine kurtulmuyor ve bu kez de modern psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor , ya da biz öyle niteliyoruz bunları. Paranoya, şizofreni , takıntı rahatsızlığı vb. sorunların ortaya çıkmasında az çok bu durumun pay sahibi olduğu düşüncesindeyim. Evet ben psikolog değilim, insan davranışlarını incelemeyi, onlara teşhis koymayı tedevi etmeyi bilmem, benimkisi yalnızca kendi halinde bir tespit. Hoş psikoloji deyince Froyd'la da ters düşmüş oldum böyle bir indirgemecilik yaparak sanırım. Olsun düşelim ne olmuş ki ? İnsan yanıla yanıla buluyor doğruları değil mi ? Değil.
Bizler halen ilkel güdüler barındıran canlılar olarak nasıl kuralları bağlı yaşayabiliyoruz ? Terra'da buna benzer ilginçlikler çok nasıl olsa. Adına da demişler diyalektik , böyle akıp gidiyor hayat işte. Halen daha ilkel yönelimlere sahip olduğumuzu kabul ettiniz diye kabul ediyorum. Savaşlar, barışlar, katliamlar, hırslar vs. uzar gider daha. Hepsinin temelinde iletişim onun da temelinde ilkel dürtüler yer alıyor işte. Ama birisi var ki aralarında hepsinden farklı. Aşk... Uğruna neler harcanıyor neler, ne kitaplar yazılıyor ne şiirler çıkıyor vay be. İletişimin sanırım doruk noktası aşk , eğer platonik bir halde değilse ve karşıdaki insan farkındaysa durumun bu iletişimin doruğu oluyor bana göre işte. Aşkı aşk yapan da şiirlerdir bana göre. Anlam veremediğiniz duyguların yerli-yabancı isimler tarafından tanımlandığını, anlatıldığını görmek ve onlara sonuna dek hak vermek hatta zaman zaman heyecanlanmak... Evet aşkı aşk yapan bana göre budur, yani hemen her aşk edebiyatla paralel var oluyor modern insanda. Duygu ilkel fakat yaşanış biçimi modern oluyor böylece sanırım. Diğer ilkel yönelimlerimiz için de aynısını diyemez miyiz zaten ? Kabil'in attığı taş ve onun torunlarının günümüzde yağdırdığı bombalar karşılaştırması gibi. Atom bombası bile atmış adamlar, insan insana bunu nasıl yapar hayret de etmiyor değil insan. Dünya’nın bir tarafı var olabilecek en güzeli yaşarken bir tarafı var olabilecek en kötüsünü yaşıyor. Ama duygular sanırım değişmiyor, hatta belki yerine göre en kötüsünü yaşayanların lehine gelişiyor, insan olma bilincini daha iyi kavrıyorlar daha yoğun oluyor her şey onlar için. Mesela siz çiçekli bir parkta gelişen aşk hikayesini mi tercih edersiniz, yoksa savaşın ortasında filizlenen bir aşk hikayesini mi ? Ben de öyle tahmin etmiştim.
İşte ben bunları düşünürken yemyeşil dağlara bakan bir köy evinin odasında , olayın bir de gerçeklik boyutu var. Burdan konuşmak gerçekten kolay değerli okur… Evet gerçekten kolay ama ben bunları yazarken birileri aşık oluyor, birileri hırslanıyor, birileri bir savaşın ortasına doğuyor ve onu yaşıyor. Hüzünlenip üzülmemek, var olduğun konumu ve yeri düşünmemek elde değil. İsyan mı yoksa sadece hüzün mü emin değilim. Aşık Veysel en sevdiğim şiirinde diyor ki ‘harekete kimse mani olamaz’. Sanırım ondan biraz feyz almalı…
Bir de açıklama: Üniversiteye giriş süreci ve diğer başka durumların sonuçlanması durumunu yaşadığımdan(ne biçim tanım lan) biraz kısırlaştığını fark ediyorum yazıların. Yeni ve farklı bir anlayışla yazıyoruz bu nedenle bu sene içerisinden (o kötü günlerden) kalma yazılarımı paylaşmak da istemediğimden yalnızca zaman zaman yararlanarak taze bir şeyler üretmeye çalışıyorum, çalışıyordum daha doğrusu. 2 yazımda da bu sorumlulukla, bu şekilde hareket ettim. Bilirsiniz insan zor günlerde daha güzel üretebiliyor, bazı sorunlarım hallolduğundan ve stres belasından bir nebze olsun kurtulduğumdan bu taze üretimlere de yansıyor güzel sonuçlar alamıyorum. Bilgisayarsız doğrudan kâğıda yazmayı denediğimde de –ki bu çoğu zaman daha iyi sonuç verir bende- durum değişmedi. Bundan böyle elimden geldiğinde bu tarza yönelmeyeceğim. Kültürel içerikli incelemelerle karşınızda olmak istiyorum artık (durumlar da müsait ne güzel), editör arkadaşımla konuştuğumda okunduğumuzu öğrendim, gerçekten mutluluk verici bir duygu. Sizlerde ne uyandırıyor bilmiyorum ama dilerseniz hatırladığım kadarıyla web sitesinde yorum bırakabileceğiniz yerler var, oralara eleştirilerinizi bırakırsanız daha sıkı işlerin de çıkacağı kanaatindeyim kendi adıma. Sık sık görüşelim.
Anayurt Oteli’nin Aylak Adamı
Ellerinize sağlık, müthiş olmuş. Keep going.
YanıtlaSil