Osmanlı’da harem nasıldı? Ne işe yarardı? Saray’da harem-i hümayunun bulunduğu bölge nasıl bir yerdi ve kimler girebilirdi? Harem’de ki kadınlar bir avuç cinsel köle miydi?
Bütün bu tartışmaları çeşitli internet ortamlarında, televizyonlarda görmüşsünüzdür. Ülkemizde bu konuda büyük bir bilgi eksikliği yaşanmakta ve bu yüzden de büyük yanılgılara düşülmektedir. Bu yazıyı yazarken ki en büyük amacım bütün bu yanılgıları ortadan kaldırmak ve siz değerli okuyucularıma doğruları anlatmaktır. Anlatmaya başlamadan hemen önce harem kelimesinin Osmanlıca ‘da korunan, mukaddes ve muhterem yer manasına geldiğini belirtmek isterim.
Öncelikle harem Osmanlı’da sadece sarayda olmayıp evlerde ve konaklarda geleneksel yeri olan bir yerdir. Bu yerler genellikle yapıların dışarıya bakmayan iç taraflarına yapılıp hane kadınlarının yabancı erkeklerle karşılaşmadan günlük hayatlarını sürdürdükleri yerdir. Bazı yorumlara göre İslamiyet’in hicap anlayışına göre hane kadınlarının belirli bir kan bağı dışında kalan (namahrem) erkeklerle karşılaşmasını yasaklamasından dolayı harem çok önemlidir.
İkinci soruya gelecek olursak harem, Osmanlı Sarayındaki Enderun Eğitim Kurumu’na paralel bir EĞİTİM kurumudur. Yani aynı hizmeti görür. Bugün bazı yerlerde gösterildiği gibi padişah ve hanedanın cinsel köle olarak sakladığı bir kadınlar topluluğundan bahsetmiyoruz burada yani. Tabii ki bu okuldan mezun olan bayanlar gerek padişahlarla, gerek şehzadelerle, gerekse Enderun’dan yetişen değerli yöneticilerle evlenmişlerdir. Ancak birde at gözlüklerinden kurtulup başka bir şekilde düşünelim; bin bir türlü emekle büyüttüğünüz çocuğunuzu, cahil ve ilmi bilgisi olmayan biriyle evlendirmek ister misiniz? Osmanlı Devleti, evliliğin devlet ve toplum üzerindeki önemini bildiği için her zaman böyle mantıklı evlilikler yaparak yöneticilerinin aile ortamının iyi olmasını sağlamış bunun yanında padişah ve hanedana bağlı bir aristokrasi ortaya çıkmış ve bu da devletin ömrüne doğrudan etki etmiştir. Belki bu evlilikler olmasaydı bugün Osmanlı 600 sene dünyayı yönetmiş diye göğsümüzü kabartıp gezemeyecektik. Sırf bu mantıkla gidecek olursak bile Harem’in ne kadar önemli bir kurum olduğunu anlamış oluruz sanırım.
Malum dizide, ipini koparanın girdiği, erkeklerin cirit attığı, her türlü saçmalığın geçebildiği bir yer olarak gösterilen harem, gerçekte bu görüntüden çok uzaktır. Yazımın başında belirttiğim gibi korunan, mukaddes, muhterem yer manasına gelen hareme bir erkeğin girmesini bırakın, erkek sinek dahi giremezdi. Zaten her kapının girişinde ve pek çok duvarda ayet ve hadis yazmaları olan bir mekân olan Osmanlı Haremi, batılı oryantalist yazarlar tarafından gerçek dışı hayallerle süslenerek anlatılmış ve Osmanlı’nın asıl torunları olan bizlerde, kendi kaynaklarımıza bakmadan, Osmanlı’yı tanımadan acımasız bir şekilde yargılayarak suçlamışızdır. Osmanlı Haremi dediğimiz yer aynı zamanda pek çok bölüme ayrılmış olup padişah ve ailesi burada yaşamaktadır. Bizim bahsettiğimiz ve tanıtmaya çalıştığımız yer elbette yanlış tanıtılan bayanların yaşadığı bölümdür. Haremin yegâne yöneticisi valide sultandır. Tarihi kaynaklardan bildiğimiz üzere pek çok valide sultan aynı zamanda haremden çıkma olup o zamanın “first lady” si unvanına ulaşmışlardır. O dönemde Avrupa saraylarındaki durum ise tam tersidir. Kadınları bir mal gibi görüp zevkini ve sefasını yaşayıp yaşlandıktan sonra saraydan kovan bir medeniyetti Avrupa. Sırf bu karşılaştırma bile Osmanlı’nın ne kadar yüksek bir medeniyet olduğunu gözler önüne sermekte. Zaten Avrupalı için maddiyatın nihai hedefinin bu zevk ve sefa olduğunu batılı kaynakları araştırarak rahatça öğrenebiliriz.. Gerçek dışı rivayetlerin karşısında, Osmanlı Haremi her zaman asaletini muhafaza etmiştir. Padişah ve ailesi de harem sakinlerine karşı her zaman ölçülü bir yakınlık içerisinde olmuşlardır.
Şu ana kadar yazdıklarımızdan haremin esas fonksiyonunun devlete, padişaha ve ailesine hizmet eden kadınların yetiştirildiği kadınları için uygulamalı bir yüksekokul olduğunu anlayabiliriz sanırım. Buradaki bayanlar okuma, yazma, Türk-İslam seciyesi ve dönemin ilim anlayışı üzerinde yetiştiriliyorlardı. Altını çizerek bir daha söylememde yarar var; Türk-İslam seciyesi.. Bunların yanında görgü, usul, düzgün konuşma, güzel iş yapabilme esasları çerçevesinde disiplinli bir eğitim alan cariyeler, bir yandan da kabiliyetlerine göre musiki, biçki, dikiş, nakış, dersleri aldıktan sonra istihdam edilirlerdi. Yani sizin anlayacağınız her yönden mükemmel olan bayanlar yetiştirilirdi. Zeki ve kabiliyetli cariyeler hizmetlerinde bulunmak üzere padişahın, valide sultanın, sultanlardan birinin dairesine gönderilirdi veya haremde kalfa olarak kalırlardı. Sanılanın aksine yükselmek için çok güzel bir bayan olmaya gerek yoktu. Sadece kendisine verilen eğitimi iyi değerlendirmesi ve kendini geliştirmesi gerekirdi. Şunu da belirtmekte fayda olduğunu düşünüyorum; haremdeki yüzlerce bayanın %90 ı hizmetçi statüsündeydi ve padişahla herhangi bir münasebetleri mevzubahis DEĞİLDİ.
Değinmek istediğim bir diğer konu ise padişahların bazı harem cariyeleriyle karı-koca hayatı yaşamış olmasından dolayı aklımıza gelen sorulardır. Osmanlı’da hanedanın neslinin devamı, devletin ömrü açısından çok önemlidir. Bu, padişahların birden fazla evlilik yapmasının sebepleri arasındadır. Padişahların, devletin harem dairesinde istihdam ettiği cariyelerle karı-koca hayatı, tamamen şer-i hukuka uygun olarak yaşanmış İslam hukukunun dışında bir şey olmamıştır. Zaten bu durumda aklımıza Osmanlı padişahlarının, Yavuz Sultan Selim’den beri halifelik makamını taşıdıkları gelmelidir. Ancak Osmanlı sarayında bu tür cariyelerin sayısı sanıldığının aksine fazla değildi. Osmanlı harem teşkilatı ve oradaki günlük hayat, batılı kaynakların yazdığının aksine sürekli bir kural ve disipline bağlıydı. Bu disiplin geleneği, Osmanlı tarih sahnesinden çekilene kadar devam etmiştir. Hanım sultanlar tarafından kaleme alınan eserleri incelediğimizde Osmanlı harem teşkilatının ne kadar ciddi bir kurum olduğunu anlamamıza yeterli olacaktır. Zaten haremdeki birçok duvarda, kapı girişlerinde, birçok odada aile hayatı ve terbiye ile ilgili ayet ve hadislerin yazılı olması bile, haremin nasıl bir yer olduğunu anlamamızı ve Batılı kaynaklara bir daha inanmamızı sağlayacak derinlikte bir bilgidir.
6 asır boyunca varlığını sürdüren Devlet-i Aliyye’de harem, her zaman Türk-İslam geleneğine uygun bir şekilde varlığını sürdürmüştür. Ecdadımızı kitaplarda, dergilerde, dizilerde, filmlerde komik duruma düşürmeye ve bize ahlaksız olarak tanıtmaya çalışan oryantalist düşünceye bundan sonra görev vermemek Osmanlı’nın torunları olarak bizim en büyük görevimizdir. Lütfen ecdadımıza karşı vefamızı gösterelim ve onları hayırlı yönleriyle yâd edip hürmetkâr bir tavır sergileyelim. Aksi takdirde oryantalistlerden hiçbir farkımız kalmaz.
Saygılarımla.
Osmanlı'da Harem, Dışarıdaki Tarihçi
0 yorum(lar):