Reklam

OSMANLI KÜLTÜRÜ

                                                


 Birlik ve beraberlik,nezaket,zarafet,asalet.. Bugün halkımızın ihtiyacı olan en büyük şeyler maalesef.. Tarihte eşine az rastlanır bir topluluk bu topraklarda bütün bu özellikleri muhafaza ederek yaşadı. Biz ise yani onları torunları, onlara yaklaşık bile değil onları utandıracak şekilde yaşıyoruz. Bu yazı girişini okuyanlar belki abartıyor diyecek belki bana kızacak. Ancak gerçek Osmanlı Kültürü’nü öğrendikleri zaman bana hak verecekler. Osmanlı’da aile yapısı, arkadaşlık kültürü,ahlak kültürü öğrenmemiz gereken başlıca konular..Sizlerden ricam, bu yazıyı okurken çuvaldızı kendinize batırmanız ve onlara layık mıyız diye düşünmeniz..

1)OSMANLI AİLE KÜLTÜRÜ

Genellikle evler iki katlı olurdu ve aynı çatı altında haremlik-selamlık olarak ikiye bölünmüştü.Bu bölünme birçok açıdan önemlidir çünkü aile terbiyesinin başı buradan gelir.Osmanlı’da aile yaşantısı ve terbiyesi dinamiklerini İMANDAN alır ve İslamiyet çerçevesinde bir yaşam vardır. Mesela, Osmanlı’da kadına müthiş bir saygı duyulurdu her ne kadar bugün bize okutturulmaya çalışılan tarih kitaplarında farklı gösterilsede. Kadına duyulan büyük saygı yine dinamiklerini imandan alırdı ve kadının Allah’ın bir emaneti olduğu görüşü tüm toplumda hakimdi. Kadınla erkek arasında mutlak surette bi mesafe vardı bunun en büyük sebebi ise “Zinaya yaklaşmayın” şeklindeki ayettir. Sokakta karşılaşılan kadına ASLA dik dik bakılmaz , bir kadın görüldüğü an başlar öne eğilirdi ve onu rahatsız etmemek için uzağından yürümeye dikkat edilirdi. Dikkatinizi çekmek istediğim nokta ise bugün bu durumun tam tersine dönmüş olmasıdır. Sokakta yürüyen kadına dik dik bakmalar,bilerek üstüne yürümeler,laf atmalar bugün mantık dışı bir şekilde erkeklik sayılmaktadır. Bilin diye söylüyorum bunlar yapıldığında erkek olunmuyor hatta insan dahi olunmuyor. Konumuza tekrar dönecek olursak, 1786 yılında İstanbul’a seyahate gelen Lady Craven ozamanlarda kadınlara duyulan saygıyı “aşırı” şeklinde tanımlamış ve yazdığı kitapta “Türklerin kadınlara karşı olan muameleleri bütün milletlere örnek olmalıdır” demiştir.
Başka bir örnek ise Osmanlı’da bazı evlerin penceresinde kırmızı çiçek bulunurdu ve o çiçeği görenler, bilirdi ki o evde evlenme çağına gelmiş bir kız vardır ve o evin önünden geçerken sözlerine dikkat etmek zorundadırlar.. Başka bir örnekte ise Osmanlı’da kapılarda iki tokmak bulunur ve bunların biri kalın, diğeri incedir. Kapıyı çalan kişi erkekse, kalın tokmağı vururdu ve içeridekiler kapıyı çalanın erkek olduğunu anlardı ve kapıyı evin erkeği açardı. İnce tokmak vurulduğunda ise kapıyı çalanın bayan olduğu anlaşılır ve kapıyı bir bayan açardı. Ev hayatı içerisindeki bir diğer güzel şey ise evlerin genellikle ahşaptan yapılmış olmasıdır. Ahşap topraktan gelmedir ve ahşap evde yaşayanlar daha az strese maruz kalır. Buna bağlı olarakta evde güzel sözler hiç eksik olmaz ve evdeki herkes birbirine karşı derin bir saygı içerisinde yaşarlardı.. Ve son örneğim ise çok çarpıcı.. Osmanlı aile kültürünü araştıran Batılı bir aile hukuk profesörü, Osmanlı toplumunun çekirdeğini oluşturan Türk ailesi ile ilgili oldukça düşündürücü şu yorumu yapıyor:
“ Dünyanın en sağlam aile ocağı Osmanlı’da doğdu ve bu varlık hiç bir milletin tarihinde görülmemiş şekilde umumi hayatı inşa etti. Ben batılı bir aile hukuk profesörü olarak diyeceğim ki, Türk milletinin aile nizamını elinden alınız, geride hiç bir şey kalmaz.”.. Bu çarpıcı örnekten sonra yazının diğer konularına geçiş yapalım birazda..

2)OSMANLI’DA İNSANLAR ARASI İLİŞKİLER

Osmanlıda insan ilişkileri, diğer bir çok şeyde olduğu gibi dinamiklerini imandan almıştır. Gülümseyiniz, müminin mümine gülümsemesi sadakadır” hadisi ve “Selamı yayınız” tavsiyesi çerçevesinde, karşılaştıkları herkese gülümseyerek selam verirler, tanıdıklarına ayrıca hal-hatır sorarlar, aile efradına (ailenin diğer bireylerine) selam yollarlardı. Böylece gönüller birbirine ısınır, geniş anlamlı toplumsal bir mutabakat oluşurdu. Osmanlı gerçek anlamda bir “barış ve kardeşlik toplumu”ydu. Hasbelkader nefsine yenilip biriyle kavga edeni, mahallenin önde gelenleri birkaç gün içinde barıştırırdı. Olmaz da küslük uzarsa, dört gözle bayram beklenir, bayramlar barışın ve kardeşliğin vesilesi yapılırdı. Avrupalı gezginlerden Villamont bu durumu hayranlıkla şu şekilde belirtir; “Her kimin bir düşmanı varsa, bayramlarda ona gidip af dilemek zorundadır. Öteki de el öpmeden ve tokalaşmadan önce affettiğini söylemek mecburiyetindedir. Aksi takdirde bayramlarının mübarek olması mümkün değildir. Bu esaslara riâyet etmeyen kimseler ise, neredeyse fâsık telâkki edilip dışlanırlar.” Bir diğer Avrupalı gezgin Du Loir, Osmanlılar’dan o kadar etkilenmiştirki, Osmanlıların kötülük dahi yapamayacak bir toplum olduğunu düşünmekten kendini geri koyamamıştır. Bunu ise şu şekilde belirtir ; “Türkler herhangi bir intikam hissi beslemekten son derece çekinirler: Dinlerinin bu hususa âit bir hükmü gereğince Cuma namazına başlamadan önce düşmanlarını affettiklerini adetâ ilân etmek durumundadırlar. Aksi halde namazlarının kabul edilmeyeceğine inanırlar.”

Değinilecek bir diğer konu ise temizliktir. Osmanlı halkında temizlik çok önemlidir. Bunda ise Peygamber Efendimiz’in “Temizlik imandan gelir” hadisinin tesirini görmekteyiz.
Meşhur Fransız gezgin Brayer şunları söylüyor:
-“Türk halkının üstü-başı çok temizdir. Hâl ve tavırlarında büyük bir asalet, yüzlerinde tatlı bir sükûnet ve nezaket vardır! Konuştukları dil hoş ve ahenklidir… Sohbet edenlerin ifadeleri veciz, telaffuzları tertemizdir! Tebessümlerine incelik, el hareketlerine zarafet ve sadelik hâkimdir…
Brayer, hayranlıkla devam ediyor:
-”Yabancıları en çok hayrette bırakan şey, birkaçının birden konuşmayıp, yalnız birinin söz söylemesidir. Konuşan, umumiyetle sözünü kısa tutar. Dinleyen de, söz bitene kadar sabreder. Birbirlerine karşı fikirlerini hürmetle savunurlar. Söylenen sözlerde herhangi bir fenalık, koğuculuk, iftira gibi kötülükler ve edebe aykırı lâubalîlikler yoktur.” Sözü Avrupa’da eşine rastlanmayan bir konuya getiriyor:
-“Yaşlı ve büyüklere karşı hürmetle onların hakkına riayet, hayal edilemeyecek bir nezaket içindedir. Diyebilirim ki Osmanlıların ahlâkî hususiyetleri, insanı âdeta teshir eder, büyüler. Yürüyüşlerinin serbestlik ve ihtişamı, misafir kabullerindeki güler yüzlülükleri ve nihayet selâmlığa girip çıkarken riayet ettikleri teşrifat kurallarının zarafeti karşısında hayran olmamak elde değildir.”
Tanınmış yazar Edmondo De Amicis ise Osmanlı halkını şöyle anlatıyor:
-“Tetkik ve tespitlerime göre, İstanbul’un Türk halkı, Avrupa’nın en nâzik ve en kibar topluluğudur. Koca şehrin en ıssız sokaklarında dahi bir yabancı için hiçbir hakaret ve zarara uğrama tehlikesi yoktur. Hatta namaz vakitlerinde bile camileri gezmek kabildir! Bu ziyaretlerde bir yabancı, kiliselerimizi dolaşan bir Türk’ten daha çok hürmet ve riayet görebileceğinden emîn olabilir.
-“Halk arasında küstahça bir bakış şöyle dursun, fazla meraklı bir bakışa bile hiçbir zaman tesadüf edilmez. Kahkaha sesleri gayet nadirdir. Sokakta kavga eden ayaktakımı da enderdir. Kapı, pencere ve dükkânlardan hiçbir kadın sesi aksetmez."
Çevreyi kirletmek ise bir Avrupalı alışkanlığıydı. Osmanlı insanı, “kul hakkı” sayıldığı için yerlere çöp atmaz, ortamı kirletmezdi…
Hatta “Ağaçlar zikreder” düşüncesiyle, ağaçlan yeşertmeye çalışırlardı. Mesela kurak günlerde ücretle adam tutup sokaktaki ulu çınarları sulatır, göçmen kuşların yorgunluk atması için saçak altlarına kuş sarayları yaparlardı. Osmanlı insanı asla yere tükürmezdi. Bazı Batılı gözlemciler, sırf yere tükürmedikleri için atalarımızı eleştirmişti:
Osmanlı insanının üstün bir ahlâk anlayışı vardı. Türkiye Seyahatnamesi ile meşhur Du Loir 1650’lerde şunları yazıyor:
-“Hiç şüphesiz ki, ahlâk bakımından Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek vaziyettedir.”

3)İNSANİ MERKEZLİ EĞİTİM

Osmanlı’da eğitim , aileden başlardı. Osmanlı insanının zerafetinin  en büyük sebebi de buydu zaten. İnsanları din,dil,ırk,renk olarak ayırmamayı öğretmek esastı. Bu farkları gözetmeksizin insanlara hizmeti bir ibadet gibi görürlerdi.Peygamberimizin “İnsanların en hayırlısı, insanlara hayırlı olandır.” Hadisini hayatlarının merkezlerine yerleştiren Osmanlılar, birbirleriyle hayır işleme yarışına girmişler, bu vesileyle büyük hayır kurumları ortaya çıkmıştır. Hatta devlet, kendi insanının bu davranışından o derece etkilenmiştirki, bizzat kendisi büyük bir vakfa dönüşüp tüm gücünü din,dil,ırk,renk farkı gözetmeksizin insanlara yardım etmeye harcamıştır. Osmanlılar’nın dilencisiz bir millet olmasında en büyük etken budur. Hatta Osmanlı’nın zenginlerinin bazen sadaka verecek dilenci bulamamalarını bir çok kez duymuşsunuzdur.. Osmanlı’da vakıflar adeta birer iyilik müessesesi olarak kurulmuştur. Bir kişi bütün malını-mülkünü hiç tanımadığı insanların hizmetine sunuyorsa eğer, insan kavramının kıymetini anlamış demektir. Belli ki bu idrak Osmanlı toplumunda mevcuttur. 26000 den fazla vakıfta bu sayede kurulmuştur zaten. Hatta bu vakıflardan bazıları hayvanlar ve bitkilere yönelikti. Ortaçağ’da böylesine derin bir çevre bilincinin oluşmuş olması takdirle ve hayranlıkla anılacak müthiş bir olaydır. Osmanlılar’ın hayvanlara ve bitkilere bakış açılarını birkaç örnekle belirteceğim;
Elisee Recus yazıyor:
-“Osmanlılardaki iyilik duygusu hayvanları dahi kucaklamıştır. Birçok köyde eşekler haftada iki gün izinli sayılır… Gezgin Guer, Bir örnek veriyor:
-Bu adamlar (dediği bizim ninelerimiz ve dedelerimizdir) sokak başlarında sahipsiz köpeklere ve kedilere et dağıtırlar… Sokaktaki ağaçların kuraklıktan kurumasını önlemek için bir fakire para verip sulatacak kadar kaçık Müslümanlara bile rastlamak mümkündür…”
 Bizde bugün çocuklarımıza mühendis,doktor,polis,asker vs. olmayı değil , öncelikle İNSAN olmayı öğretmeliyiz.

İşte ecdadımız Osmanlı , böyle bir oluşuma sahipti. Osmanlı toplumu hakkında anlatılacak daha fazla bilgi söylenecek daha fazla söz var aslında. Onların hayatımıza uygulanacak bir çok uygulaması var. Penceredeki çiçek örneği mesela.. Çiçeğin renkleri farklılık gösterdikçe insanlara değişik mesajlar veriliyordu ancak ben sadece 1 rengini yazdım. Gerisi sizin merakınıza kalmış sayın okurlarım.. Allah Osmanlı’yı iyi anlamayı ve tekrardan onlar gibi bir toplum olmayı bizlere nasip etsin inşAllah. İnşAllah onlara layık olarak yaşamımızı devam ettiririz. Saygılarımla..

                                                

                                                                                               DIŞARIDAKİ TARİHÇİ

0 yorum(lar):