Şehzade Mustafa ve 1. Süleyman For English => Read in English
Bu ilk yazıma yakın bir zamana kadar ülke gündemini oldukça meşgul eden bir konu ile başlamak istiyorum.Ancak ülkenin büyük bir bölümünün Şehzade Mustafa’nın başına gelenleri henüz yeni öğrenmiş olması dolayısıyla büyük bir okuma ve araştırma eksikliği içinde olduğumuzu söylemeden yapamayacağım.Bu eksikliği çok yakından gören bir insan olarak nacizane bilgilerimi siz okuyucularla paylaşmak istedim.İnşallah kendimce başladığım bu işte siz okuyuculara faydalı olabilirim. Sürç-i lisan varsa,affola..
Bu müzikleride sizin için ekledim. Umarım beğenirsiniz:
...
Yakın zamanda öğrendiğimiz üzere Şehzade Mustafa’yı babası Kanuni Sultan Süleyman boğdurarak öldürdü.Peki bu acı ve hepimizi şok içinde bırakan ölümü hazırlayan sebepler neydi ve olaylar bu hadde gelene kadar ne tür kaoslar oldu? Bu olayları anlatmaya başlamadan önce öncelikle Şehzade Mustafa’yı tanıtacağım.
Doğum tarihi ay ve gün olarak kesin bilinemesede 1515 Manisa doğumlu olduğu yazar kaynaklarda.Ölümü ise 6 Ekim 1553 (38 yaşında) gerçekleşmiştir. Annesi Mahidevran Sultan’dır. İki evlilik yapmış olup eşlerinin isimleri Ayşe Sultan ve Rumeysa Sultan’dır.Beş tane çocuğu vardır.
Şehzade Mustafa şair ve hattattır.Şiir yazarken Muhlisi mahlasını kullanır. Görüntü ve tavırlarıyla dedesi Yavuz Sultan Selim’i andırıyordu. Celalzade Salih Çelebi, Manisalı Senai Mehmed Çelebi, Hayreddin Hızır Efendi, Şems Efendi, Şair Lali Çelebi, Karaçelebizade Hicri Mehmed Muhyiddin Efendi, İstanbul kadısı, şair Muhyiddin Mehmed Hüseyni efendi gibi âlimlerden dersler aldı. Şehzadenin hocalarından olan Mustafa Sürûrî Efendi, Bahrü'l- Maarif ve Zahiretü'l Müluk yazıp şehzadeye sunmuştur. Şehzadenin katli üzerine de Kanuni ile alakasını kesip bir daha görüşmemiş ve kendisine verilmek istenen bütün resmi vazifeleri de reddetmiştir. Kanuni Sultan Süleyman'a yazdığı bir mektupta şu ifadeler geçmektedir:
Cihan padişahı babası gibi adil, atası Sultan Selim gibi yavuz ve korkusuz, büyük atası Sultan Mehmet gibi zeki.
Devlet-i Aliye'nin gördüğü en parlak şehzade.
İşte Şehzade Mustafa böyle bir şehzadeydi. Böyle bir şehzadenin katli sizede çok tuhaf geldi değil mi? Buna şaşıran tarihçiyi bulmakta mümkündür şaşırmayanıda. Peki arkadaş ne olduda böyle parlak bir şehzadenin idamına karar verildi?
Bunun için birçok komplo teorisi vardır. En ünlüsü, Muhteşem Yüzyıl’da da işlendiği gibi Sadrazam Rüstem Paşa ile Hürrem Sultan’ın Şehzade Mustafa’yı bertaraf edebilmek için sahte mektuplar ürettiğidir. Bu mektuplar Şehzade’nin babası hayatta iken onun tahtına göz diktiğini ve bir isyan hazırlığında olduğu yönündedir. Sultan Süleyman ilk başta buna inanmamış ve güvendiği din adamlarından tavsiye istemiştir.Bir kölenin efendisine karşı isyan hazırlığınında olduğuna ilişkin hayali bir hikayeyle dönemin büyük alimlerinden olan Ebusuud Efendi’ye başvurmuştur.Ebusuud Efendi ise bu durumda kölenin katlinin Şeriata göre vacip olduğunu belirtmiştir.Kanuni’nin bu endişeleri bazı tarihçilere göre yersiz olmakla birlikte bazı tarihçilere göre haklıdır. Mustafa gibi devletin gördüğü en parlak şehzadenin en olgun yaşında ve en güçlü döneminde hakkında bu tür iddaların çıkması elbette o dönemin hükümdarına ürkütücü gelecektir.Öylede oldu çünkü şehzadenin yazdığı iddia edilen mektuplar yenilir yutulur cinsten değildi.Bu mektuplarda İran Şahı Tahmasb’a babasının çok yaşlandığını,kendisinin yakında tahta geçecegini ve tahta geçtiği zaman onun yanında olup olmayacağını sorguladığı yazar. Bu mektup işini Rüstem Paşa’nın tezgahladığı düşünülür ancak bu kısım tam bir muammadır çünkü mektuparın üzerinde aynı zamanda Şehzade Mustafa’nın mührüde bulunmaktadır. Kanuni bu iddaalara inanmamakta ısrar etmiş ve Sokullu Mehmet Paşa’ya danışmıştır. Sokullu Mehmet Paşa ise Şehzade Mustafa’nın askerle ittifak yaptığına dair bilgilerin mevcut olduğunu ve bir darbe planladığı ihtimalinin olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine tekrar Ebusuud Efendi’den fetva istemiş ve katli vaciptir fetvası almıştır.1553 yılında Nahçivan seferindeyken oğlunu kendi otağına çağırmıştı.Buluşma tüm ordu tarafından merak ve endişe içinde beklenmekteydi. Şehzadenin çadırlarının iskeletleri dikilir dikilmez, ordugâhtan üzerinde bir kâğıt olan bir ok fırlatılmıştı. Kâğıtta babasının yanına gitmemesi, babasının onu öldürmek istediği yazılmıştı. Mustafa bu sözlere kulak asmayıp ve babasının yanına gitmek istedi. Bunun Rüstem Paşa'nın bir oyunu olduğunu, babası ile arasını açmak istediği için yaptığını düşünüyordu. 'Babam beni öldürmek istiyorsa, beni hayata getirdiği gibi canımı da almaya hakkı vardır' der. Yola çıkmaya karar verir ve önden hediyelerini gönderir. Hediyeleri deri çuvallar içinde taşınır. Gümüş ve beyaz renkli giysiler, altında da kırmızı saten şalvarı vardır. Çok güzel, değerli taşlarla süslü bir atın üzerinde babasının yanına doğru ilerlemeye başlar.Şehzade babasının otağının önüne geldiğinde otağın önünde nöbet tutan yeniçeriler tarafından üzerindeki silahlar istenir.Halbuki o zamana kadar hiçbir şehzade böyle bir uygulama ile karşı karşıya kalmamıştı.Silahlarını teslim edip içeriye girdiğinde babasını bir ok ve yay ile karşısında otururken görür. Mustafa saygıyla eğilir. Babası ise kendisine, 'Köpek herif, sen hâlâ ne cüret ile beni selamlıyorsun' diye bağırır. Babası başını hemen arkaya çevirir. Bu da Mustafa'yı öldürmekle görevlendirdiği adamları için bir işarettir. Kapıcıbaşı ellerini hemen Mustafa'nın boynuna dolar ve 'Sakın hareket etme, sultanın verdiği emirleri uyguluyorum' der. Odadaki üç dilsiz Mustafa'nın üzerine atılırlar ve Mustafa onlardan kurtulmayı başarır.Kaçarken Zal Mahmut Ağa kendisine çelme takarak düşürür ve cellatlar ipi boğazına geçirir.Ancak şehzade ip ile boğazının arasına elini koymuştur. Her ne kadar sıksalar da Mustafa'yı bu şekilde boğamazlar. Sultan o zaman, 'Başındaki sarığı çıkarın, yoksa öldüremeyeceksiniz' der. Sultan böyle söyler çünkü Türkler sarığın altında pamuktan, üzerinde harfler yazılı bir bere takarlar. İnançlarına göre bu harflerin onları koruduğuna inanırlar. Bu harfler birinin etine değdiği sürece bu kişinin cani bir şekilde öldürülemeyeceğine inanırlar. Kapıcı, Mustafa'nın başından bereyi alıp sultana uzatır. Sultan da alıp bir kenara koyar.Ellerindeki son ipi de Şehzadenin boynuna dolarlar. Mustafa çenesini göğsüne doğru indirerek kendini korumaya çalışır. Ancak oradakiler zorla başını havaya kaldırırlar ve birçok kişi için umut olan, Osmanlı hanedanının en cesur sultanını öldürmeyi başarırlar. Kapıcılar bu iş bittikten sonra ağlayarak sultanın otağından dışarı çıkar. Birçok kişi de kendisini ağlarken görür ve olan biteni anlarlar. Ordudakiler zavallı Mustafa'nın atının ahıra götürüldüğünü görünce, alanda büyük bir gürültü kopar. Herkes aynı anda çadırlarından çıkıp neler olduğunu anlamaya çalışırlar. Sultan, yeniçerilerin Mustafa'nın halen hayatta olduğunu sanıp bir ayaklanma çıkarmalarından korktuğundan, oğlunun cesedini bir halının üzerine koyup, herkesin görebileceği şekilde çadırdan dışarı bırakılmasını emreder.Şehzade Mustafa bu şekilde bu cihandan göçüp gider. Bugün şehzadenin ölümü için Hürrem Sultan’a çok yüklenilsede onun da bir anne olduğunu unutmamak gerekir. Her anne çocuğunun canını kurtarmak için mutlaka bir şeyler yapacaktır o durumda. Zaten Kanuni gibi bir şahsiyetinde sadece Hürrem Sultan’ın lafına bakarak bir insanın katline ferman vermeside oryantalist tarihçilerin savunduğu saçma bir şey olabilirdi ancak..
Şüphesizki Şehzade Mustafa’nın bu duruma düşmesinde kendi yaptığı acemilikler çok önemli bir pay sahibidir. Sakal bırakması,kendine mühür çektirmesi,askerlerle çok içli dışlı olması vs.. bunlar şehzadenin şehzadenin yaptığı acemiliklerdir. Birçok tarihçide idamdan önce Şehzade ve çevresindekilerin bir isyan tertibinde olduğu görüşünde birleşir.
Bu infaz Anadolu'da büyük yankı uyandırmıştır. Halk ve asker tarafından sevilen bu şehzade o kadar saygı duyulan biridir ki boğdurultuktan sonra arkasından halk ağıtlar yakmıştır.Hatta düzmece Mustafa'lar peydah olmuştur. Sultan Süleyman bile oğlunun arkasından içli şiirler yazmıştır. Nihat Genç Anadolu halkının tepkisini şöyle dile getirir. 'Anadolu bu olaydan sonra merkeze her zaman mesafeli durdu. hep Anadolu'nun yüreğinde bir acı olarak kaldı Mustafa'nın boğdurulması.. Halk derin bir üzüntüye boğulmuştur ve bu olay üzerine mersiyeler yazmışlardır. Askerler ise bu olaydan Rüstem Paşa’yı sorumlu tutup çadırına saldırmışlar fakat onu çadırda bulamayınca azlini istemişlerdir. Aynı gün içinde Rüstem Paşa görevden azledilmiş yerine Kara Ahmet Paşa geçirilmiştir.Askerler içinde Şehzade Mustafa öldüyse yerine oğlu Şehzade Mehmed geçer gibi konuşmaların çıkması ise Kanuni tarafından ayrı bir tehdit olarak görülmüştür. Şehzadenin ölümünden sonra Mahidevran Sultan,eşi ve oğlu Konya’dan Bursa’ya gönderilir. Yolda Şehzade Mehmed’de babasıyla aynı kaderi paylaşmış ve 7 yaşında boğularak öldürülmüştür. Babasının yanına defnedilmiştir. Mahidevran Sultan ise Bursa’da yaşamına devam etmiştir.Kanuni ölene kadar sefaletle mücadele etmiş,Kanuni öldükten sonra yerine geçen 2.Selim kendisine maaş bağlatmış ancak bu maaşıda Bursa’daki çeşitli vakıflara bağışlamış ve fakirlik içinde ölmüştür. Bugün Şehzade Mustafa’nın türbesi Bursa’dadır ve ziyarete açıktır. Maalesef tarih ne kadar araştırılsada üzerindeki sis perdesi tam olarak hiçbir zaman kalkamaz. Osmanlı tarihinin beklide en acı olayı olan bu olay üzerindeki sis perdesinin olduğu gibi…Saygılarımla..
MEDED meded bu cihanın yıkıldı bir yanı
Ecel celalileri aldı Mustafa Han'ı
Dolundu mihr-i cemali bozuldu erkanı
Vebale koydular al ile al-i Osman'ı
Yalancının o kuru bühtanı, buğz-ı pinhanı
Akıtdı yaşımızı yakdı nar-ı hicranı
N'olaydı görmeye idi bu macerayı
Yazıklar ane ki reva gördü bu re'yi gözüm
Nesim-i subh gibi yerde koyma ahımızı
Hakaret eylediler nesl-i padişahimizi
Bunun gibi işi kim gördü kim işitti aceb
Ki oğluna kıya bir server-i Ömer-meşreb
ilahi cennet-i firdevs ana durağ olsun
Nizam-ı alem olan padişah sağ olsun..
Dışarıdaki Tarihçi
0 yorum(lar):