Çocukluğumun en akıl bulandırıcı sorusuydu bu. Sultan
Vahdettin’in ülkeye ihanetinin(!) sebepleri nelerdi acaba? Neden kaçmıştı ülkeden?
Kaçışından sonra neden ülkeye yabancı kralların ziyaret yoğunluğu olmuştu?
Böyle sorular vardı aklımda çocukluğumdan beri. Aslında tarihimizi inceleyecek olursak ufak bir çocuğun temiz düşüncesine butün bu kirli soruların itinayla yerleştirilmesi çok mide bulandırıcı bir durum.. Ancak bu ülkede bir sistem kurulu ve biz gerçekleri ancak araştırarak öğreniyoruz aksi takdirde Osmanlı düşmanı olup çıkarız.. Umarım kendi aklımdaki soruları cevapladığım gibi sizin
aklınızdaki soruları da cevaplayabilirim..
Vahdettin oldukça zor kontrol edilen ve her yanından su alan
bir geminin dümenine geçmiş ve gemidekileri , gemi batmadan kurtarması
gerekiyordu. Bu gemiyi kurtarmak için kendince çözümler aradı Sultan. İlk
bulduğu çözüm ise İstanbul’da boş oturan paşalarını Anadolu’ya göndermek oldu.
Vahdettin’in siyasi dehasına laf edenler burada durmalı ve düşünmeli. Normal
bir lider bu konumdayken Anadolu’dan parlayan ufak ışığı görebilir miydi?
Vahdettin’in paşalarını Anadolu’ya gönderirkenki asıl amacı Anadolu’da ki
halkın teşkilatlanmasını sağlamak ve farkındalık oluşturmaktı. Mustafa Kemal’e
verdiği kilit rolde ise yine Vahdettin’in siyasi dehasını görmekteyiz. Çünkü
kendisi de biliyordu ki , gönderdiği paşalardan hiçbiri Mustafa Kemal kadar
yetenekli değildi ve Anadolu’dan başlayacak bir milli mücadeleye lider
olamazdı. Samsun’da başlangıç teşi yakılan milli mücadeleden İtilaf devletleri
hiç memnun değildi. Vahdettin’e baskı yapıyorlar ve Vahdettin günlerini onları
oyalamakla geçirirken aynı zamanda Anadolu’ya silah ve mühimmat sevkiyatıyla
ilgileniyordu.İtilaf devletlerine Mustafa Kemal ile bizim bir ilgimiz yok
diyordu ve hatta olay , Mustafa Kemal hakkında bir idam kararı çıkmasına kadar
gitmişti. Ancak durup düşünecek olursak , bu kadar etkin hareket eden bir adam
hakkında idam kararı çıkıyor ve kimse onu yakalayamıyor idam kararı bir türlü
infaz edilemiyor? Bu size mantıklı geldi mi? Zaten Vahdettin’de bu durumu kendi
kaleminden şöyle aktarıyor ;
“Bana gelince; mecburi ve geçici imza taktiğiyle
biraz zaman kazanmaya çalıştım. saltanat şûrası’nı da zaten her türlü
mes’uliyeti üzerime alarak galipleri ve zaferlerinden sonra türkiye’ye karşı
aşırı düşmanca bir tavır içine giren bu memleketlerin kamuoyunu biraz
sakinleştirmek için teşkil etmiştim. gelişmeleri bu şekilde beklerken biraz
zaman kazanmaya çalıştım, zira olayların gidişatını normale sadece zaman
çevirebilirdi. Eğer işler kötü gider ve bu oyalamakta muvaffak olamazsam,
andlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmeye kararlıydım.”
Bu satırlarda Sultan Vahdettin’in kararlılığını zaten net bir
biçimde görüyoruz. Bin bir zorlukla geçen 4 yıldan sonra, Kurtuluş Savaşı
nihayet kazanılıyor ve aslan payı görünen adam olan Mustafa Kemal’e veriliyor.
Aslında dünyadaki işler hep böyle ilerler . Gol atan futbolcu hep göz önündedir
ama asist yapanla hiç konuşulmaz. Onlardan biridir Vahdettin. Bu da yetmezmiş
gibi ülkeden kaçışı diye anlatılan bir hikaye var. Vahdettin ülkeden
kaçmamıştır , gönderilmiştir. Bir düşünün , kendini düşünen bir adam ülkeden
kaçarken sarayın hazinesini yanına almaz mı? Vahdettin bunun tersine sadece
kendi parasını yanına almış Osmanlı hazinesini milletin malı olarak görüp bir
kuruşuna bile dokunmamıştır. Tarihi kayıtlarda Vahdettin ülkeden ayrıldıktan
sonra Ankara hükümetinin sarayın hazinesinde sayım yaptırdığı ve eksik bir
şeyin çıkmadığı yazar. Çok şükür tarihi kayıtlarımız bazen doğru yazabiliyor..
Tarihçilerimiz aynı zamanda Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinin, üşkede
çıkabilecek olası bir iç savaşa mani olduğunu söylerler. Son derece haklılardır
çünkü Vahdettin’in ciddi bir kitlesi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bütün bu
yazdıklarım Vahdettin’in hain olmadığını kanıtlayacak niteliktedir. Ancak
araştırmalarımda okuduğum Sayın Prof. Dr. Mümtaz’er
Türköne ‘nin yazısından bir paragrafı sizlerle paylaşmak isteği duyuyorum çünkü
kendisi bütün bu anlattıklarımı bir paragrafta ifade etmiş ;
“Hainlerle, alçakça komplolarla dolu tarih, zihnimizi dumura
uğratıyor, bizi kendi kendimizi yiyip bitiren paranoyalara mağlup ediyor. Bu
dondurulmuş ve tekleştirilmiş tarihin bize verdiği akıl, bizi sığ ve verimsiz
hatta tüketici bataklıklara mahkûm ediyor. Etrafımıza sadece 82 yıllık yeni bir
devletin mensupları olarak bakarken birçok fırsatı ve imkânı kaçırıyoruz.
Vahdeddin hain olduğu sürece kaçırmaya devam edeceğiz. Vahdeddin’in, Çerkes
Ethem’in hain olduğu bir tarihle, Kurtuluş Savaşı’nı nasıl başardığımızı kimse
açıklayamaz. Açıklayamadığınız bir hikâyeye mahkûm edilirseniz, aklınızı ya
dumura uğratırsınız ya da şizofrenik bir dünya içinde heder olursunuz. “
Vahdettin
konusu, bu ülkede hakkaniyetli düşünebilen herkesin içinde ukte olarak
kalacaktır. Heder olduğumuz bu şizofrenik dünya içinde yapay kahramanlara
tapmaktan vazgeçmeli ve artık özümüze dönmeliyiz.. Saygılarımla..
0 yorum(lar):