Reklam

HAİN Mİ VATANSEVER Mİ? TÜM GERÇEKLERİYLE VAHDETTİN



Çocukluğumun en akıl bulandırıcı sorusuydu bu. Sultan Vahdettin’in ülkeye ihanetinin(!) sebepleri nelerdi acaba? Neden kaçmıştı ülkeden? Kaçışından sonra neden ülkeye yabancı kralların ziyaret yoğunluğu olmuştu? Böyle sorular vardı aklımda çocukluğumdan beri. Aslında tarihimizi inceleyecek olursak ufak bir çocuğun temiz düşüncesine butün bu kirli soruların itinayla yerleştirilmesi çok mide bulandırıcı bir durum.. Ancak bu ülkede bir sistem kurulu ve biz gerçekleri ancak araştırarak öğreniyoruz aksi takdirde Osmanlı düşmanı olup çıkarız.. Umarım kendi aklımdaki soruları cevapladığım gibi sizin aklınızdaki soruları da cevaplayabilirim..


Sultan Vahdettin tahta çıktığında yıl 1918’di sevgili okurlarım. O tahta çıktıktan 4 ay sonra savaş bitecek ve savaşa doğrudan herhangi bir etkisi bulunamayacaktı. O da biliyordu asıl görevinin savaştan sonra olacağını.. “Ateşten gömleği giyinmek” deyimini Vahdettin’den daha iyi kimse bilemez herhalde.. Çünkü bitik bir ekonomi , yenik bir devlet ve yabancı yaltakçısı paşalarla mücadele ederek ülkenin bulunduğu durumdan çıkarılması gerekiyordu.
Vahdettin oldukça zor kontrol edilen ve her yanından su alan bir geminin dümenine geçmiş ve gemidekileri , gemi batmadan kurtarması gerekiyordu. Bu gemiyi kurtarmak için kendince çözümler aradı Sultan. İlk bulduğu çözüm ise İstanbul’da boş oturan paşalarını Anadolu’ya göndermek oldu. Vahdettin’in siyasi dehasına laf edenler burada durmalı ve düşünmeli. Normal bir lider bu konumdayken Anadolu’dan parlayan ufak ışığı görebilir miydi? Vahdettin’in paşalarını Anadolu’ya gönderirkenki asıl amacı Anadolu’da ki halkın teşkilatlanmasını sağlamak ve farkındalık oluşturmaktı. Mustafa Kemal’e verdiği kilit rolde ise yine Vahdettin’in siyasi dehasını görmekteyiz. Çünkü kendisi de biliyordu ki , gönderdiği paşalardan hiçbiri Mustafa Kemal kadar yetenekli değildi ve Anadolu’dan başlayacak bir milli mücadeleye lider olamazdı. Samsun’da başlangıç teşi yakılan milli mücadeleden İtilaf devletleri hiç memnun değildi. Vahdettin’e baskı yapıyorlar ve Vahdettin günlerini onları oyalamakla geçirirken aynı zamanda Anadolu’ya silah ve mühimmat sevkiyatıyla ilgileniyordu.İtilaf devletlerine Mustafa Kemal ile bizim bir ilgimiz yok diyordu ve hatta olay , Mustafa Kemal hakkında bir idam kararı çıkmasına kadar gitmişti. Ancak durup düşünecek olursak , bu kadar etkin hareket eden bir adam hakkında idam kararı çıkıyor ve kimse onu yakalayamıyor idam kararı bir türlü infaz edilemiyor? Bu size mantıklı geldi mi? Zaten Vahdettin’de bu durumu kendi kaleminden şöyle aktarıyor ;

Bana gelince; mecburi ve geçici imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. saltanat şûrası’nı da zaten her türlü mes’uliyeti üzerime alarak galipleri ve zaferlerinden sonra türkiye’ye karşı aşırı düşmanca bir tavır içine giren bu memleketlerin kamuoyunu biraz sakinleştirmek için teşkil etmiştim. gelişmeleri bu şekilde beklerken biraz zaman kazanmaya çalıştım, zira olayların gidişatını normale sadece zaman çevirebilirdi. Eğer işler kötü gider ve bu oyalamakta muvaffak olamazsam, andlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmeye kararlıydım.”

Bu satırlarda Sultan Vahdettin’in kararlılığını zaten net bir biçimde görüyoruz. Bin bir zorlukla geçen 4 yıldan sonra, Kurtuluş Savaşı nihayet kazanılıyor ve aslan payı görünen adam olan Mustafa Kemal’e veriliyor. Aslında dünyadaki işler hep böyle ilerler . Gol atan futbolcu hep göz önündedir ama asist yapanla hiç konuşulmaz. Onlardan biridir Vahdettin. Bu da yetmezmiş gibi ülkeden kaçışı diye anlatılan bir hikaye var. Vahdettin ülkeden kaçmamıştır , gönderilmiştir. Bir düşünün , kendini düşünen bir adam ülkeden kaçarken sarayın hazinesini yanına almaz mı? Vahdettin bunun tersine sadece kendi parasını yanına almış Osmanlı hazinesini milletin malı olarak görüp bir kuruşuna bile dokunmamıştır. Tarihi kayıtlarda Vahdettin ülkeden ayrıldıktan sonra Ankara hükümetinin sarayın hazinesinde sayım yaptırdığı ve eksik bir şeyin çıkmadığı yazar. Çok şükür tarihi kayıtlarımız bazen doğru yazabiliyor.. Tarihçilerimiz aynı zamanda Vahdettin’in ülkeyi terk etmesinin, üşkede çıkabilecek olası bir iç savaşa mani olduğunu söylerler. Son derece haklılardır çünkü Vahdettin’in ciddi bir kitlesi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bütün bu yazdıklarım Vahdettin’in hain olmadığını kanıtlayacak niteliktedir. Ancak araştırmalarımda okuduğum Sayın Prof. Dr. Mümtaz’er Türköne ‘nin yazısından bir paragrafı sizlerle paylaşmak isteği duyuyorum çünkü kendisi bütün bu anlattıklarımı bir paragrafta ifade etmiş ;

Hainlerle, alçakça komplolarla dolu tarih, zihnimizi dumura uğratıyor, bizi kendi kendimizi yiyip bitiren paranoyalara mağlup ediyor. Bu dondurulmuş ve tekleştirilmiş tarihin bize verdiği akıl, bizi sığ ve verimsiz hatta tüketici bataklıklara mahkûm ediyor. Etrafımıza sadece 82 yıllık yeni bir devletin mensupları olarak bakarken birçok fırsatı ve imkânı kaçırıyoruz. Vahdeddin hain olduğu sürece kaçırmaya devam edeceğiz. Vahdeddin’in, Çerkes Ethem’in hain olduğu bir tarihle, Kurtuluş Savaşı’nı nasıl başardığımızı kimse açıklayamaz. Açıklayamadığınız bir hikâyeye mahkûm edilirseniz, aklınızı ya dumura uğratırsınız ya da şizofrenik bir dünya içinde heder olursunuz. “

Vahdettin konusu, bu ülkede hakkaniyetli düşünebilen herkesin içinde ukte olarak kalacaktır. Heder olduğumuz bu şizofrenik dünya içinde yapay kahramanlara tapmaktan vazgeçmeli ve artık özümüze dönmeliyiz.. Saygılarımla..

                    

                                                                                                 DIŞARIDAKİ TARİHÇİ

0 yorum(lar):