Reklam

Tasavvuf Üzerine...

Tasavvuf Üzerine


 Ey salik âşıkların hayatı ölmektir Gönül vermeyince sen gönül bulamazsın... *Mevlana Celaleddin Bu yankılanan semada ciğerleri aşkla yanmış bir aşığın sesiydi. Gönlünü orataya koymaya çağıran bu hoş sada gönlünde Allahtan başka bir şey bırakmamış Neyi varsa aşkın alevi önünde kurban etmiş olanın sözü. Bütün salikler namına sufiler adına konuştu Mevlana Celaleddin… Gönülden kelam ederek başlamak gerekir söz, söz gönle girmeli önce. Çünkü tasavvufun özünde Gönül var yani kalb. Bütün her şey onun etrafında mihverinde döner dolaşır. 


       Niyet orda başlar. Kelimeler elbiselerini giymeden bir süre eğlenirler orda. Tasavvuf işte buradan başlar hakikat binasını kurmaya Gönülden. Gönlünü ortaya koy ve onu en sevgiyle ayır. Ondan başkası ağyardır. Ve bu kalb yalnız bir olana güvenip dayanmalıdır. Biri söylemeli biri istemeli biri çağırmalıdır. Böyle itikad edip böyle yaşadı sufiler. Yazıma onların manevi güneşlerin süzülen ışıklarla başlamak istedim konuşmalarına kulak kabartmanızı sonra kim olduklarını tanımalarını. Zira güneşi güneşden sormak icab eder aynaların ondan bahsetmesi muhal olmaz mı? Bende bir ayna oldum kendi miktarımca haddim olmadan. Tasavvuf kelimesinin etimolojik kökeni tartışmalarla doludur. Ashab-ı Suffadan tutun taa Sofia kelimesine kadar geniş bir tartışma alanı. Ancak son yıllardaki genel kabul yünden geldiği üzerine. Resulullah(sav) ashabı yün giydiği ve onlara benzemeye çalışan bir topluluktur sufiler.yani yün giyenler.dünyaya ehemmiyet vermemenin sembolleştiği giyisidir yün. İslam Tasavvufu diğer mistik hareketlerin tersine asrında müreffeh bir hayat varken kendini göstermiştir. Dünya onlara koşarken onlar sırt çevirmeyi dilemişlerdir Sünnet-i seniye olduğu üzere. Dünya hayatı ancak oyun ve eğlenceden ibaret olduğu,az bir geçim olduğu kısa olduğunu ifade eden ayetlerini gönle koyup sünneti kendilerine rehber edinmekle bu yola çıktılar.İlk dönemleri zühd dönemi olarak inceleriz zühd yani dünyayı terk etmek. Yanlış anlaşılmasın bu tamamen el etek çekmek değildir. Kalblere sinen dünyayı Allahın makamından tard etmektir. Kesben değil kalben terk etmekdir.bununla birlikte tamamen terki seçenlerde azımsanacak bir sayıdada değildir. Zühd dünyaya karşı kalben bir tavır almanın adıdır kısaca. Az yemek az uyumak az konuşmak üzerine programlanır zühd hayatı bu riyazet hind fakirleri veya yunan mistikleri gibi değil Kuran Ve Sünnetle belirlenir ve o doğrultuda yürütülür. Rabiatül adeviye zünnun mısri gibi sufilerle tasavvuf zühd hareketinden ziyade bir süre Aşk hareketi olarak görülecektir.Aşk sebebsiz menfatsiz sevmek,ondan başkasını onun yerine asla koymamak yani.bu hareket Mevlana gibi mutasavvıflarla en olgun ürünlerini verecektir. Tasavvuf u bazı yazarlar muhyiddin Arabiyi esas alarak bazı taksimler yapmışlardır ondan önce ve sonra.. Elbette İbni Arabi tasavvuf tarihinin en karizmatik şahsiyetlerinden biridir ancak tasavvufu sadece teozofik bir biçimde ele almak istersek bu mümkündür.Ancak tasavvuf bir felsefi düşünce boyutu olduğundan daha fazla ameli boyutu olduğu unutulmamalıdır. Taksimimizi bu ekser üzerinden yaparsak daha makul mütaalalara ulaşabiliriz. Buda bizim tasavvufu daha iyi anlamamızı sağlıyacaktır. Benim seçtiğim şahıslara değil genel olarak yaşantıya dönük bir dönem değerlendirmesi yapmak zira sufilerde bu yaşantının içerisinden fikirlerini ortaya koymuşlardır.Diğer yazımda bunun açılımlarını inceleyeceğiz…
Geda


0 yorum(lar):